Bir varmış, bir yokmuş.
Evrenin uçsuz bucaksız karanlığında, parlamayı hiç bırakmayan bir Güneş varmış.
Sıcaklığıyla dünyaya umut saçar, çocukların neşesine dokunur, kedilerin uykusuna tebessüm katarmış.
Güneş herkesin içini ısıtırmış ama ne garip ki, kendisi hep üşürmüş.
Her şeyi ısıttığı hâlde, kendisi ısınamazmış.
Kendine dönen sıcaklık azmış.
Bu yüzden içi hep biraz boş, yüreği hep biraz eksikmiş.
Aynı gökyüzünde ama zıt bir yerde, bambaşka bir varlık yaşarmış: Ay.
Karanlıkla barışık, sessizliğin melodisini dinleyen, ışığa çok uzak bir yerde…
Ay, ışığı reddedermiş.
Çünkü ışık geldiğinde eksikleri de görünür hâle gelirmiş.
Sanıyormuş ki her ışık yakar, her parıltı kalpte iz bırakır.
O yüzden karanlığı kendine yorgan etmiş, gölgelerini de sırdaş bellemiş.
Işıkla karşılaşmaktan korkar olmuş.
Zaman geçmiş.
Güneş hep parlamış, Ay hep uzak durmuş.
Ta ki… bir gün gökyüzü onları aynı çizgiye getirene kadar.
Güneş, Ay’ı ilk kez hissetmiş o gün.
Ay’ın sessizliğiyle kendi sıcaklığı arasında görünmez bir bağ doğmuş.
Güneş, yakmadan yaklaşmak istemiş.
Ve Ay, o sıcaklıktan hem korkmuş hem de merak etmiş.
“Yaklaşırsan karanlığım kirlenir,” demiş Ay.
“Gölgelerimi kaybederim. Kendimi bile kaybedebilirim.”
Ama Güneş sabırlıymış.
“Ben hep çok ısıttım,” demiş içinden,
“Bu kez sadece hissetmek istiyorum.”
Ay karanlığını biraz geri çekmiş,
Güneş de ışığını biraz azaltmış.
İlk kez, ikisi de oldukları gibi kalabilmiş.
Ay, içindeki sessizliğe Güneş’in sıcaklığının dokunmasına izin vermiş.
Güneş, ilk kez sadece vermekle kalmamış, biraz da almayı öğrenmiş.
İçindeki üşüme azalmış,
İlk kez biriyle birlikte ısınmış.
Ve o anda, gökyüzünde bir tutulma olmuş.
Güneş ve Ay, bir anlığına birleşmiş.
Ne tam gündüz, ne tam gece…
Ne sadece ışık, ne de sadece gölge…
Ne tam karanlık, ne tam aydınlık…
Ay, ilk kez biriyle karanlığını paylaşmış.
Güneş, ilk kez biriyle ışığını paylaşmadan var olabilmiş.
Ve o an Dünya, bambaşka bir ışıkla aydınlanmış:
Ne Güneş gibi yakıcı,
Ne Ay gibi dingin…
İkisinin dansıyla doğan, dengeyle parlayan bir ışık.
O günden sonra dünya ne sadece gündüz olmuş ne sadece gece.
Birbirini tanıyan iki yalnızlık, artık birbirine eşlik eden iki varlık olmuş.
Artık birbirlerinde tamam değil, oldukları gibi kalabilmeyi öğrenmişler.
Biliyorlarmış ki kocaman gökyüzünde onlar artık yoldaş olacak, her tutulmada elleri birbirine değecek.
Ve o kısa an, bütün bir hayat kadar anlamlı olacak.
Çünkü...
Işık olmadan karanlık anlaşılmaz,
Karanlık olmadan ışık parlamaz.
Ve en güzel aydınlık, Güneş’le Ay’ın dansında saklıdır.